İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Fransız Rivierası: Cannes ve Monaco

Côte d’Azur ya da Fransız Rivierası maviliklere yelken açan ve daracık sokaklarda şehrin ritmini takip etmek isteyenler için her daim hazır bekliyor. Akdeniz’in koynunda mavi bir elmas gibi parlayan bu kıyılar, başta Nice, Cannes ve Monaco şehirleri olmak üzere pek çok şehir ve beldeye ev sahipliği yapıyor. Üstelik hepsi bu kadar değil. Zira bu bölgede her göreni büyüleyen, yer yer tepelere konuşlanmış ve harika manzaralar sunan pek çok kasaba ve köy de yer alıyor. 

Kuşkusuz Fransız Rivierası denilince akla ilk olarak bu bölgenin en ünlü şehri Nice geliyor. Havalimanı ve uçuş sıklığı ile de ön planda olan Nice, özellikle ilkbahar ve yaz mevsiminde her yaştan insanın uğradığı bir tatil rotası. Cannes ve Monaco ise Nice’e göre daha az kalabalık ve daha küçük olduğundan, genelde günübirlik ziyaret ediliyor.

CANNES

İlkbahar mevsiminde doğa yavaş yavaş uyanıyor ancak bu mevsimde aynı zamanda Cannes da film festivali sayesinde adeta kış uykusundan uyanır gibi açıyor gözlerini; dünyanın her yerinden buraya akın akın gelen ziyaretçilerini bağrına basıyor. Mayıs ayı demek Cannes ve festivalin en prestijli ödülü olan Altın Palmiye demek oluyor herkes için. Dünyada ilgiyle takip edilen Cannes Film Festivali’nin, sinemanın mucidi, tarihteki ilk film yapımcıları kabul edilen Lumière kardeşlerin vatanı Fransa’da gerçekleştirilmesi tesadüf olmasa gerek.

Her ne kadar 2020 yılında festival pandemi sebebiyle gerçekleştirilemese de, bu durum Cannes Film Festivali’nin popülerliğini azaltmıyor. Festivalin yapıldığı Palais des Festivals et des Congrès binasının merdivenlerinde her daim fotoğraf çeken, bu gösterişsiz binanın çevresinde tur atan tursitleri görmek mümkün. Ayrıca yine festival binasının hemen yanıbaşındaki kaldırımlarda yer alan ‘’Yıldızlar Kaldırımı’’ Allée des Etoiles Cannes’da da ünlü simaların el izleri ve imzaları da herkesin dikkatini çekmeyi başarıyor.

Cannes ve Monaco seyahatinde konaklamak için Nice şehrindeki daha ekonomik olan otelleri tercih edebilirsiniz. Bu şehirler arasında otobüs ve tren seferleri mevcut. Nice’den Cannes yaklaşık 45 dakika, Monaco 30 dakika sürüyor. Cannes ve Monaco arasındaki mesafe de yaklaşık 1.5 saat sürüyor.

Festival binasının da içince bulunduğu Cannes’ın en ünlü yolu La Promenade de la Croisette’de yürüyerek şehri turlamak çok keyifli. Yaklaşık 2 km uzunluğundaki bu yürüyüş yolu, Akdeniz kıyıları boyunca nazlı nazlı uzanıyor. Pek çok restoran, mağaza ve otele ev sahipliği yapan Croisette, Cannes’ın kalbinin attığı yer olarak biliniyor. Yürüyüş yolunda rotanızı eski liman Vieux Port’a çevirip, buraya demir atmış olan birbirinden lüks yatları inceleyebilir, limanın çevresinde kısa bir tur atabilirsiniz. Limanın biraz ilerisinde karşınıza Le Murs Peints- Cinéma Cannes çıkacak. Sinema temalı bu duvar sanatı, şehrin en ünlü duvar sanatlarından biri olma özelliği taşıyor. Bunun dışında şehrin belirli noktalarında çeşitli duvar sanatlarını görmek mümkün. Limana gelmişken 1960 yılından beri varlığını sürdüren ve şehrin en iyi restoranlarından biri olan La Pizza Cresci’de bir pizza yemeden dönmeyin.

Denizden esen hafif bir rüzgar eşliğinde yolunuza devam edip, Cannes’ın eski şehir bölgesi olan Le Suquet bölgesini keşfe başlayabilirsiniz. Orta Çağ izleri taşıyan bu eski bölge, Arnavut kaldırımlı dar sokakları, rengarenk evleri ve dik yokuşlarıyla sanki modernizme kafa tutuyor. Dar sokaklarda gezinirken, çevredeki mekanlardan burnunuza gelen kahve kokuları eşliğinde eski çağların izlerini arayacak, kendinizi her daim gülümserken bulacaksınız. 

Le Suquet bölgesinin en ünlü yapısı olan Notre Dame de l’Espérance Kilisesi ve tarihi şato ise sizi dik bir yokuşta bekliyor olacak. Notre Dame de l’Espérance Kilisesi’nin yapımı yaklaşık yüz yıl sürmüş ve 1600’lü yıllarda tamamlanmış. Bu kilise ile yanındaki saat kulesi şehrin en ünlü tarihi yapıları arasında yer alıyor. Kilisenin biraz ilerisinde eskiden şapel olarak kullanılan Musée de la Castre bulunuyor. Tarihin tozlu sayfalarına ışınlanmanızı sağlayacak olan bu şatodaki müzede, şehrin tarihine ait objeler, el işleri ve daha pek çok şey sergileniyor.

Müzeden sonra Cannes’ın en ünlü pazarlarından olan Marché Forville’i gezebilirsiniz. Yerel ürünlerin satıldığı bu pazarda bölgeye ait taze balık, sebze, meyve, çeşit çeşit yiyecek ve içecek var. Pazartesi hariç haftanın her günü 07.30-13.00 arası açık olan bu pazarda, Güney Fransa’nın yöresel tatlarıyla tanışabilirsiniz. Pazardan sonra trafiğe kapalı bir sokak olan Rue Meydanier’de turlamadan olmaz. Burası aslında daha çok alışveriş yapılan, pek çok mağaza ve dükkana ev sahipliği yapan bir sokak ve şehrin geneline göre nispeten daha ekonomik alışveriş imkanı sunuyor.

Eski şehir bölgesini arkanıza alarak, yönünüzü La Promenade de la Croisette tarafına doğru çevirdiğinizde, Cannes’ın alışveriş cenneti olan ve pek çok mekana ev sahipliği yapan ünlü sokağı Rue d’Antibes’i göreceksiniz. Buraya ulaşmak için uçsuz bucaksız Akdeniz’e selam veren La Promenade de la Croisette’i yürüyebilir, isterseniz otobüse binebilirsiniz. Dünyaca ünlü pek çok markanın mağazalarını ve her damak zevkine uygun kafe ve restoranları burada bulabilirsiniz. 

Şehrin dokusunu ve tarihi yapılarını keşfettikten sonra kendinizi Fransa’nın masmavi kıyılarına atmak, deniz keyfi yaşamak isterseniz, yaklaşık yedi kilometrelik kumlu plajlara sahip olan Cannes’da  pek çok seçeneğiz olduğunu unutmayın. 13 adet halk plajına ve 33 adet özel plaja sahip olan şehirde dilediğiniz gibi yüzebilirsiniz. La Bocca ve Le Moure Rouge gibi halk plajlarında deniz keyfi yapabileceğiniz gibi, Carlton Beach, Bijou Beach, Baoli Beach ve Palm Beach gibi şehrin en ünlü plajlarında da doya doya yüzebilirsiniz. Şehirden biraz uzaklaşmak, daha sakin bir ortamda denize girmek isterseniz Les Iles de Lérins’a (Lérins Adaları) gidebilirsiniz. Les Iles de Lérins dört adadan oluşuyor ve sadece Sainte-Marguerite ve Saint-Honorat adalarında yerleşim var. Cannes’dan kalkan teknelerle bu adalara 15-20 dakikada ulaşım sağlanıyor. Bakir ormanlar, üzüm bağları ve birbirinden güzel plajlara sahip olan bu adalarda kalabalıktan uzak bir tatil yapmak mümkün.

Cannes Lezzet Durakları

Bir Akdeniz şehri olan Cannes, deniz ürünleri ve şaraplarıyla oldukça ün kazanmış, kendini her alanda olduğu gibi gastronomi alanında da geliştirmiş bir şehir. Akdeniz mutfağına dair her şeyi Cannes’ın mekanlarında bulabilirsiniz.

La Cave: Yöresel yemekleriyle ünlü bir restoran olan La Cave,  Fransız ve Akdeniz mutfağından pek çok lezzetli yemeği menüsünde bulunduruyor. Ravioli, taze balık ızgara, mevsim meyveleriyle yapılan tatlılar bu mekanın olmazsa olmazı. Ayrıca restoranın şarap menüsü de çok zengin. 9 Boulevard de la République

Le Voilier: Denize nazır bir restoranda Akdeniz manzarası eşliğinde yemek yemek ister misiniz? O halde bu mekan tam size göre. Le Voilier, kaz ciğerinden deniz mahsüllü makarnaya kadar pek çok seçenek sunuyor. Cannes genelinde olduğu gibi burada da onlarca çeşit Fransız şarabı bulabilirsiniz.  61 Boulevard de la Croisette

Le Vesuvio: Burası her ne kadar pizzalarıyla ünlü olsada, risotto ve minestrone çorbasını da kesinlikle denemenizi tavsiye ederim. Yalnız şehrin en popüler resroranlarından olduğu için bazen çok kalabalık olabiliyor.  68 Boulevard de la Croisette

La Palme d’Or: Hotel Martinez’in girişinde bulunan La Palme d’Or, film festivali için Cannes’a gelen dünyaca ünlü isimlerin yemek yemek için tercih ettiği bir mekan. Cannes’da biraz daha lüks bir tercih yapmak isterseniz Michelin yıldızlı bu restoranı da mutlaka listenize alın derim.

MONACO

Dünyanın en küçük ülkesi ünvanına sahip olan ve krallık sistemi ile yönetilen Monaco, Formula 1 yarışları, kumarhaneleri, Michelin yıldızlı restoranları ve gece hayatıyla ünlenmiş, sosyetenin gözdesi bir ülke olarak biliniyor. Vatikan’dan sonra dünyanın en küçük ülkesi olan bu şehir devleti, sahip olduğu tarihi ve doğal güzellikleriyle de unutulmaz bir tatil vaat ediyor.

Şehri gezmeye nereden başlasak diye düşünmenize gerek yok. Monaco’ya adım atar atmaz başınızı hafif yukarıya doğru kaldırınca, tepede devasa bir yerleşim göreceksiniz. Burası, 1927 yılından beri Grimaldi ailesinin kraliyet sarayı olan Le Palais Princier’nin bulunduğu eski şehir bölgesi Monaco Ville, Le Rocher. Çok dik yokuşta bulunan bu bölgeye ister yürüyerek, isterseniz otobüslerle ulaşabilirsiniz. Tepeye çıktıkça Monaco manzarasının güzel bir rüya gibi size neşe kattığını hissedeceksiniz.

Sarayın bulunduğu meydan ve çevresindeki sokaklarda şehrin tarihi dokusunu keşfedebilirsiniz. Sarayın oradan devam edip, Monaco’nun simgelerinden biri olan ve Grace Kelly dahil kraliyet ailesinin pek çok üyesinin evlendiği ve vefatlarından sonra yakıldığı Saint Nicholas Katedrali’ni (Monaco Katedrali olarak da anılıyor) gezebilirsiniz. Katedralden sonra eşsiz manzarası ve yemyeşil doğasıyla büyüleyen Jardins de St Martin (St Martin Bahçeleri) içinden yürüyerek tarihi 17. yüzyıla dayanan Visitation Şapeli’ni ziyaret edebilirsiniz. Bu şapel günümüzde müze olarak hizmet veriyor ve burada İtalyan barok ressamlarının eserleri sergileniyor.

Şapelden biraz ilerleyince karşınıza Musée Océanographique de Monaco (Oşinografi Müzesi) çıkacak. Tarihi bir binada bulunan bu deniz bilimleri müzesinde gemi modelleri, denizcilik araçları, balina, deniz atı gibi pek çok ilgi çekici koleksiyon yer alıyor. İçinde bulunan ve 6000’den fazla canlıya yuva olan devasa akvaryum ise kesinlikle görülmeye değer. Müze gezisinden sonra tekrar sarayın olduğu tarafa yönelip ilerleyince Jardin Exotique de Monaco sizi karşılıyor olacak. Burası, 1931 yılında halka açılan ve dünyanın pek çok farklı yerinden getirtilen binlerce bitkiye ve çiçeğe ev sahipliği yapan egzotik bir park. Biraz mola verip dinlenmek için bu parkı tercih edebilirsiniz.   

Eski şehir bölgesini keşfettikten sonra şehir merkezine inip dünyaca ünlü Le Casino de Monte Carlo’ya doğru gidebilirsiniz.  Le Casino de Monte Carlo’ya girmek için şık giyinmek gerektiğini unutmayın. Ancak içeriye girmek istemezseniz, Belle Epoque mimarisinin en güzel örneklerinden olan bu görkemli binaya dışarıdan da göz atıp, çevresini turlayabilirsiniz. Liman bölgesinde kısa bir yürüyüş yapıp, lüks yatları inceleyebilir, şehrin plajlarında deniz keyfi yapabilirsiniz. Bu plajlardan Larvotto halk plajı olduğu için oldukça popüler, aklınızda olsun.

Monaco demek çoğu kişi için Michelin yıldızlı restoranların anavatanı demek. Dünyaca ünlü şef Alain Ducasse’ın yönetimindeki Louis XV ve onun öğrencisinin geleneksel lezzetler sunan restoranı Le Grill, Monaco denilince akla ilk gelen mekanlardan. Ayrıca Monte Carlo bölgesinde bulunan Café de Paris adlı mekan da şehrin en ünlü restoranları arasında yer alıyor.

Fransa’nın Akdeniz kıyıları sahip olduğu doğası, manzaraları, koyları ve plajlarıyla her yaştan insanı kendine çekmeyi başarıyor. Geleneksel yemeklerle taçlandırılan bu ziyaretlere bir de sanat ve kültürle harmanlanmış mekanlar eklenince, Fransa’nın Paris’ten daha fazlası olduğu anlaşılıyor. Cannes ve Monaco denizlerinde yüzerken sessiz sessiz esen Akdeniz rüzgarı, bize tanıdık gelen kokuları, güneşin o tatlı sıcaklığını, yanık tenli insanların buruk sevincini getiriyor. Samimi ve içten olan Akdeniz insanının o unutulmaz, yok olmayan neşesini…   

Bu yazı Tempo Travel dergisi 2021 ilkbahar sayısında yayınlanmıştır.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir